25 Nisan 2014 Cuma

Nobel Ekonomi Ödülü ve Ekonomi Biliminin Temel Sorunu Üzerine

2013 Nobel Ekonomi Bilimleri ödülü üç ABD’li ekonomiste verildi. New York Times gazetesindeki köşesinde Harvard’lı ekonomist Raj Chetty’nin ödüller üzerine yazdığı yazısı ise ödüllerin ekonomi disiplininin popüler alanlarını belirlemede ve bu disiplinin gelişimini göstermedeki rolü üzerine vurgu yapıyor. Chetty’e göre ekonomi bilimi daha makro sorulardan sıyrılıp, çerçeveyi daraltarak ilermeyi sürdürmektedir. Bu sonuca da ödül alan ekonomistlerin çalışma alanlarına ve metodolojilerine bakarak ulaşmaktadır. Yazısındaki bir diğer nokta ise ekonominin “bilimselliğinin” giderek arttığı ve deneysel çalışmaların teorik çalışmalardan daha fazla öne çıktığını belirtmesidir.
Bu ödüllerin tarihçesine baktığımızda ise Chetty’nin söylediğiyle pek de uyuşmayan bir alansal dağılım görülmektedir. Makroekonomik konular özellikle 2000′li yıllarda öncelikli araştırma alanı olmayı sürdürmüştür. 2000 yılından sonra ödüle layık görülen Joseph E. Stiglitz, Edward C. Prescott, Edmund Phelps, Paul Krugman ve Thomas J. Sargent gibi ekonomistler makroekonomi alanındaki politika önermelerinin geliştirilmesi noktasında uğraşmışlardır.
Diğer taraftan deneysel metodlara verilen önem ve ekonomik bilginin güvenilirliliği özellikle son krizden sonra daha şüpheyle yaklaşılan bir konu olmaktadır.  Eski zamanlarda
olduğu gibi ekonomi bilimine duyulan beklentiler karmaşık bir hal almıştır. Geleceği öngörmek noktasında yaşanılan sorunlar ya da en azından ekonominin genel gidişatına dair görüş birliği eksikliği, ekonomistlerin olduğu kadar ekonomist olmayanların da ekonomi bilimi hakkında duydukları süregelen kuşkuların kaynağıdır. Ekonomik analizlerle ilgili olarak ortaya çıkan tahmin sorunu bu türden ekonomik analizlerin sorgulanmasını arttırmış ve dolayısıyla ekonomi biliminin geleceği konusundaki farklı arayışlar sesini daha duyulur hale getirmiştir.
Ekonomi bilimiyle ilgili sorun ise ne sağlam analiz yapmak için gerekli veri eksikliği, ne genel uzlaşı eksikliği ne de ekonominin öngörülebilirliliği sorunudur. Sorun, ekonomi olarak tanımladığımız insan faaliyetlerinin toplamını finansal sektörün domine etmesi ve finansal piyasaların genel ekonomiyi bir çeşit “casino ekonomisi”ne çevirmesidir. 1980′lerde kendini küresel ölçekte göstermeye başlayan neoliberal politikalar finansal piyasaların da liberalizasyonu konusunda gelişmekte olan ülkeleri uluslararası sermaye hareketlerine ve krizlere açık hale getirmiştir.
Fakat sorun uluslararası arenada büyük miktardaki finans kapitallin spekülatif gücünün yanında hem gelişmiş hem de gelişmekte olan piyasaların karşılaştığı iktisadi balon (economic bubble) olgusudur. Bu durum, piyasalarda işlem gören şirketlerin değerlendirilmesinde gerçek olgulardan koparak yani şirkete ait fiziki sermaye ve işgücüne dayanan değerlendirmenin yerine şirketlerin kazanç/fiyat oranlarının dikkate alınması sonucu bir çeşit kumar ekonomisinin ortaya çıkmasıdır. Gerçek değerine uygun olmayan tahvil, hisse senedi veyahut ticari gayrimenkuller sonucu ekonomide önceden kestirilmesi kolay olmayan ani inişler olması muhtemeldir.
Sonuç olarak ekonomi biliminin başarmaya çalıştığı şey aslında rastgele atılan bir zarın ne geleceğini bilmek gibidir. Yapılması gereken ise ekonomiyi finansal piyasaların yanıltıcı etkisinden kurtararak gerçek dinamikleri üzerine yoğunlaşmaktır.

Araş. Gör. Abdullah Erkul
İktisat Bölümü, Balıkesir Üniversitesi

Referanslar
Raj Chetty, “Yes, Economics is a Science”, New York Times, 20 Ekim 2013. http://www.nytimes.com/2013/10/21/opinion/yes-economics-is-a-science.html?_r=0
BloombergHT,”Katılım Bankaları olarak Kumar Oynamıyoruz”, 10 Aralık 2011.http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1036183-katilim-bankalari-olarak-kumar-oynamiyoruz
James Crotty & Kang-Kook Lee (2005), “From East Asian “Miracle” to Neoliberal “Mediocrity”: The Effects of Liberalization and Financial Opening on the Post-crisis Korean Economy”, Global Economic Review: Perspectives on East Asian Economies and Industries, 34:4, 415-434.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder