8 Mayıs 2015 Cuma

Wallerstein ve Kapitalizmin Geleceği: Danimarka Olabilme İhtimalleri ve Küreselleşme



II. Dünya Savaşı'ndan 1980'lere kadar geçen sürede gelişmekte olan ülkelerin çoğu "kalkınmacı politikalar" uyguladılar. 1980'lere doğru kalkınmacılığın çeşitli sorunlar nedeniyle işlerliğini yitirmesi sonucu ortaya çıkan çözüm, birçok ülke için liberalleşerek ödemeler dengesi ve ihracat sorunlarını aşmak oldu. Bu süreç yerli sanayilerin yapısını ve gelişimini derinden etkiledi. Siyasi ve ekonomik açıdan Washington Oydaşması (Washington Consensus) devletin ekonomiye aktif müdahalesini önemli ölçüde sınırlayarak çeşitli uluslararası anlaşmalar yoluyla birçok sektörde özelleştirme ve liberalleşmeyi artırarak küreselleşerek büyümeyi tek yol olarak sundu. 2000'lere kadar çok az kişi küreselleşmeden şüphe duydu. Ne var ki 1997 Doğu ve Güney Asya Krizi, Dünya Ticaret Örgütü (WTO) görüşmelerinin tıkanması, ABD'deki cari açık krizi ve son olarak 2008 Küresel Finans Krizi küreselleşmenin de sihirli iksir (panacea) olmadığı gösterdi. Wallerstein'in 2005 yılındaki sunumu kalkınmacılık sonrasındaki küreselleşmenin geleceğini sorgulamaktadır (Wallerstein, 2009).
 Wallerstein, kapitalist küreselleşmeci sistemin küresel ölçekte Danimarka seviyesinde bir refah vaat edip etmediği ve siyasi olarak asimetrik güç dengesinin ortadan kalkma olasılığı ile bu olayların gerçekleşmemesi durumunda ne gibi alternatiflerin olduğu noktalarını tartışmaktadır.
İlk olarak, Danimarka seviyesinde bir refah artışı kapitalist dünya sisteminin bugüne kadar olan tarihinde hiçbir zaman gerçekleşmemiştir. Küresel sistem daima merkez-çevre arasındaki artık değer aktarımı (surplus transformation) yoluyla işlemiştir. Bu durumda dünya üzerindeki ülkelerin aynı yüksek gelir seviyesine yakınsamaları ihtimal dışındadır. Tarihsel olarak ise mekanizma tam tersi yönde, yani ıraksama yönünde gelişmiştir. Sistemin işlerliği merkezdeki tekel gücüne sahip firmaların kârlılığı ve bundan kaynaklanan sermayenin birikim süreci sonucunda ortaya çıkan sermaye gücü üzerine kuruludur. Tekel gücün ve sermaye birikiminden kaynaklanan kârlılığın ortadan kalması bir anlamda kapitalist dünya sisteminin de sona erdiğini gösterecektir. Sonuç olarak gelecekte sermayedar merkez ülkeleri ile çevre ülkeleri arasındaki kutuplaşma daha da artmak zorundadır. Gelişmekte olan ülkelerin "kalkınma başarısı" sonucu bu kutuplaşma ortadan kalkacak olursa sistem zaten durgunluğa girecek ve işlerliğini kaybedecektir. Wallerstein'a göre ilk durum daha olası görünmektedir. Dolayısıyla şu anki dünya sistemi refah dağılımı veyahut hiçbir anlamda bir Danimarkalaşma vaat etmemektedir.
İkinci olarak, sistemin eşitlikçi vaatler sunmadığı halihazırdaki asimetrik güç dengesinde sürdürülebilirliliği de pek mümkün görünmemektedir. Fakat bu sonun 1960'larda düşünüldüğü gibi alt tabakadan gelen devrimci halk hareketleri (eski sol) ile gerçekleşeceği düşüncesi gerçekçi değildir. Wallerstein'in "Porto Allegre Ruhu" olarak nitelediği küreselleşme ve neoliberalizm karşıtı akımın da bu noktada başarıya ulaşması mümkün görünmemektedir[1]. Sistemin yıkılışı noktasında Wallerstein, J. A. Schumpeter ile aynı görüştedir[2]. Kapitalist dünya sistemi bugüne kadar sermaye birikimini devam ettirerek ve alt tabakadaki "tatminsiz sınıfı" siyasi olarak kontrol altında tutarak gelmiştir. Bu iki unsur sistemin devamlılığı için hayati önemdedir. Yakın geçmişte sermaye birikimini mümkün kılan düşük üretim maliyetleri artmaya başlamış ve kapitalist birikim üretimden finansal spekülasyona doğru kayma yaşamıştır. Fakat bu sektör de uzun vadede sürekli bir karlılık garanti etmemektedir. Üretim unsurlarının ücreti politik süreçler sonunda artmaktadır. Küreselleşmeci sermayedar kesim üretim maliyetlerini içselleştirerek kamuya yıkmak ve vergi maliyetlerini azaltıcı düzenlemelerle bu durumdan kurtulmaya çalışsalar da üretim maliyetleri kapitalist birikimin ilk aşamalarına oranla oldukça yüksek seyretmektedir. Dolayısıyla kapitalist sistemi sona doğru sürükleyen sistemin başarısı sonucu ortaya çıkan üretim maliyetlerindeki artışın[3] sermayeyi finansal sektöre sıkıştırmasıdır. Sermayedar kesimin sahip olduğu siyasi ve ekonomik üstünlüğün bu şekilde düşüşe geçmesi sistemin sürdürülmesini siyasi olarak mümkün kılmamaktadır.
Sistemin sürdürülebilirliliği mümkün olmadığına göre ortaya çıkacak alternatif bu sistemin zayıf noktalarını gideren bir biçimde olacaktır. Fakat kesin bir alternatif ortaya koymak bu durumda mümkün değildir. Gelecekteki sonuç günümüzdeki karşıtlıkların sonucunda ve küresel mücadelenin sonucunda belli olacaktır. Bu noktada üç temel durum belirleyici öneme sahiptir. ABD, Batı Avrupa ve Japonya/Uzak Doğu (the triad) arasındaki hegemonik merkez olma mücadelesi; Kuzey-Güney arasındaki artık değer (surplus) mücadelesi; son olarak da küreselleşmenin içine soktuğu kriz ve bu kriz sonrası yeni bir sisteme geçinceye kadar devam edecek olan geçiş süreci. İlk çekişme hegemonik merkez olma noktasındaki uzun süreden beri devam eden kültürel, ekonomik ve siyasi mücadeledir. Wallerstein'a göre son durumda üç aday da eşit şansa sahiptir[4]. İkinci çekişmenin sonucunda ise halihazırdaki durumdan çok farklı bir senaryo beklenmemektedir. Güney'in kalkınmacılık döneminde elde ettiği kazanımlar, küreselleşme sürecinde Kuzey'in politik başarılarıyla yok olmuş durumdaydı. Günümüzde ise hem Kuzey'in kendi içindeki görüş ayrılıkları hem de uluslar arası gündemin çatallaşması Kuzey'in avantajlarını elinden almaktadır. Son çekişme ise küresel ölçekte sermayedar Davos ruhu ile Porto Allegre ruhu arasında yaşanmaktadır. İki grubun da ortak halihazırdaki ve gelecekteki durumla ilgili fikir birliği içinde olmamaları geleceğe yönelik aktif bir mücadele alanı bırakmaktadır. Wallerstein'a göre bu durumda Porto Allegre yanlısı hareketlerin yapması gereken "… güçlerinin yettiği ölçüde her nerede olursa olsun ticarileşmeye karşı mücadele etmektir" (Wallerstein, 2009: 126).
Sonuç olarak kalkınmacılık dönemi Güney'in önemli kazanımlar elde ettiği bir dönem olmasına rağmen sürdürülememiştir. Kuzey'in işleri tersine döndürdüğü küreselleşme dönemi ise kapitalist dünya sisteminin kendi içindeki politik ve ekonomik sorunlar nedeniyle krize girmiş ve yakın gelecekte çökmesi beklenmektedir. Küreselleşme sonrası ortaya çıkacak alternatif ABD, AB ve Doğu arasındaki hegemonik merkez mücadelesi, Kuzey-Güney arasındaki uluslararası politik mücadele ve son olarak da Porto Allegre Ruhu'nun gündemi belirli olmasa da küresel ölçekte ticarileşmeye karşı giriştiği/girişmesi gereken mücadeledir. Küreselleşme kapitalizmin kaçmak zorunda kaldığı son strateji olarak görünmektedir. Sistemin sürdürülebilirliliği olası görünmemektedir. Yerine gelecek alternatif ise yukarıda bahsedilen üç çekişme alanının sonucunda ortaya çıkacaktır.   
                                                                  Referanslar
Arrighi, Giovanni (2009), Adam Smith Pekin'de: 21. Yüzyılın Soykütüğü, Yordam Kitap: İstanbul.
Schumpeter, J. A. (2013), Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi, Alter Yayınları: Ankara.
Wallerstein, I. (2009), "Kalkınmacılık ve Küreselleşmeden Sonrası Ne?", Kudret Bülbül, der., Küreselleşme: Temel Metinler, Orion Kitabevi: Ankara, içinde, ss. 109-130.


Araş. Gör. Abdullah ERKUL
İktisat Bölümü - Balıkesir Üniversitesi
E-mail: erkul@balikesir.edu.tr


[1] Wallerstein 1960'lardaki devrimci hareketlerin ideolojik bağımlılığı aşamadığını düşünmekte ve "Porto Allegre Ruhu" dediği neoliberalizm karşıtı akımın ise daha bağımsız ve ekonomik eşitsizliklere dayalı küresel bir hareket olduğunu vurgulamakta ve 20-30 yıllık gelecekte dünya üzerindeki politik tartışmalarda önemli bir unsur olarak varlığını sürdüreceğini düşünmektedir. Yine de, Wallerstein'e göre sistemin çöküşü "Porto Allegre" gibi devrimci alt sınıf hareketlerinden değil de kapitalist sistemin kendi işleyişi içindeki farklı sebeplerden olacaktır.

[2] Bknz. Schumpeter, J. A. (2013), Kapitalizm, sosyalizm ve Demokrasi, Alter Yayınları: Ankara.

[3] Üretim maliyetlerindeki artış, emekçi kesimlerin tüketim kapasitesinin artması sonucu ücretlerin yükseliş trendine girmesidir.
[4] Giovanni Arrighi son kitabında bu mücadele üzerinde durmakta ve farklı senaryolarda oluşacak olumlu-olumsuz sonuçları değerlendirmektedir. Bknz. Arrighi, Giovanni (2009), Adam Smith Pekin'de: 21. Yüzyılın Soykütüğü, Yordam Kitap: İstanbul.